Tin Bilimleri Kuramı İçinde Yaşama Felsefesi Düşüncesi ve Hermeneutik (Georg MISCH)” Üzerine Birkaç Not…

Tin Bilimleri Kuramı İçinde Yaşama Felsefesi Düşüncesi ve Hermeneutik (Georg MISCH) Üzerine Birkaç Not…

Heidegger ve Husserl üzerine çalışmalar yapan ve Nazi Almanya’sının baskısıyla 1935 yılında emekli olup İngiltere’ye göç etmek zorunda kalan, Alman felsefeci, Georg Misch, Marburg ve Göttingen üniversitelerinde profesör olarak çalışmıştı. 1939’dan 1949 yılına kadar da İngiltere de yaşadı. Bu metinde, Georg Misch, Dilthey’ın temel eseri Tin Bilimlerine Giriş’e sadık kalınarak tüm eseri değerlendirilmeye çalışılmıştır. Gerog Misch temel eseri, A History of Autobiography’dir.
Misch’e göre, Dilthey ”yaşamaya poetikten ve tarihten hareketle yaklaşan ve yaşamayı kavrama/anlama çabasını bir sistematiğe bağlamak isteyen bir filozoftu. Ve bu sistematik aynı zamanda felsefe ile bilimi, özellikle de tinsel-tarihsel yaşamayı konu edinen bilimleri birbirine bağlamalıydı.”
Ona göre Dilthey döneminde; “Kant ve Fichte tarafından oluşturulan ve Lotze tarafından bilimlere uyarlanan bir etik idealizmden yola çıkılıyordu. Burada öyle bir biçimcilik hüküm sürüyordu ki, tin kavramı etiğin içine alınıyor ve tarih bir teolojik zorunluluk altında görülüyordu. Öyle ki, tin kavramı, insan bireyliliğinin bir değer biliminin nesnesi kılınıyor ve bu değer biliminin bilgisi doğabilimsel yasa bilgisinin yanına konuluyordu. Böyle bir girişimin kuramsal çerçevesini Kant zaten vermişti. Lotze empirik bir teolojik hale ile taçlandırıyordu. O her yerde nedensel/açıklamaca bilim kuramının mekanizmini etik amaçsallıkla bağdaştırma peşindeydi.” Ve “pozitif bilimciler, felsefi genelleştirme tarzını, deneysel bilimlerden arta kalan işe yaramaz süprüntüleri refleksiyon süpürgesiyle bir araya toplama girişimi sayıp aforoz ediyorlardı. Fakat öbür yandan, bu tavırları anlayışla karşılansa bile, onlar, bilimin kendisini, bizzt Kant’ın Newton fiziğini nihai sayması gibi, nihai sayma dogmatizmine düşüyorlardı. Ve bu dogmatizmin kendisi, Dilthey’a, yönelmek istediği insan ve kültür dünyası açısından bir tehlike olarak görünüyordu.”
Bu bağlam da “Dilthey’ın özgünlüğü özellikle şu noktalarda kendini göstermiştir. O, gücünü tin bilimsel araştırmanın yaratıcı ve verimli sonuçlarından alıyor ve tin bilimleri için bir sistematiği, yine bu bilimlerin veriminden hareketle geliştirmek istiyordu. Bunun gibi, bizzat bilimsel etkinliğin anlamını kavramaya çalışıyor, bunu da tarihsel ve sistematik düşünme tarzları arasındaki karşılıklı ilişki aracılığıyla, yorucu analizler içinde ortaya koymaya çalışıyordu. Ve o, tinsel gerçekliğin sağlam, nesnel olarak görülmesini sağlayacak araçlar oluşturmak üzere refleksiyona başvuruyordu.”

“Dilthey’ın üstlendiği başka bir görevde, yine bir kitabının adıyla(Tin Bilimlerine Giriş) tin bilimlerini yaşama felsefesi zemininde temellendirmektir.o bu görevi, bir tarihsel akıl eleştirisi aracılığıyla yerine getirmek istemiştir. Bu Kant’ın salt aklın eleştirisi’nin bir eşleşiği olacaktır. Tarihsel akıl kendini salt aklın karşısına koyar. Bir salt blinç yoktur; bilinç tarihseldir. Ve insan bilincinin tarihselliği, tin bilimlerinin temellendirmesi çabası içinde tanınmalıdır.”

Misch’e göre; “Dilthey, irrasyonalist bir yaşama felsefesi peşinde değildir; tam tersine o bir yaşama epistemolojişi veya daha iyi bir ifadeyle yaşama kavramlarıyla çalışacak bir epistemoloji geliştirmek ister. Bunun yolu da felsefe ile tarihi birbirine bağlamaktan geçer. Bu modern denemenin amacı şudur: Yaşamayı yine yaşamadan hareketle anlamak. Ve bu nedenlede gerçekliği Kant’ta olduğu gibi transdental veya Husserl’de olduğu gibi fenomolojik bir tavırla yönelmek reddedilir.”

“Yasama felsefesi kendine-bilmenin kaynağını, geriye baktığında AUGUSTİNOSTCU etik dinsel bilinç içinde bulur ve bu bilince askın olanla mevcut çatlak dolaysıyla dünya birleştirir ve antik ontoloji ve antik metafizikle rekabete girer. Grek kozmolojisi ile tartışma içinde tinsel dünya hakkında konuşabilmemiz de dinsel inanç dünyasının bu şekilde dünyevileştirilmesi sayesinde olmuştur. Bunun gibi modern toplum kavramımız da corpus mysticun’un dünyevileştirilmiş bir şekli olmuştur. Kısacası yaşam felsefesi içindeki kullanımıyla yaşama kavramı felsefenin temel kavramı olarak, antik gelenekte Parmenides’ten beri var olmanın, toon’un, bu Greklere özgü kavramın yerini almıştır.”
“19.yüzyılın ikinci yarısında epistemoloji bir kez daha egemen kılmak isteyen filozoflarda bilim ve insan yaşamı düalizmi sürekli olarak kendini göstermiştir. Bu filozoflar çareyi, felsefi bir “çifte kavram “la tanımlamakta bulmuşlardır: felsefe bir yanıyla, ister Kantçı ister pozitivist olsun, bir bilim öğretisi: diğer yanıyla tinsel/düşünsel etkinliğin özgür, dâhice ve dâhiye özgü ve mantaliteye bağlı bir şekildir.” Dilthey, bir yaşama filozofu olarak, bu düalizmi üretken bir şekilde aşmaya yönelmiştir. Ona göre bu düalizm, felsefe ile bilimleri, özellikle tin bilimlerini birbirine bağlamakla aşılabilirdi.
Misch’ göre doğa ve tin Dilthey’da birleşmişlerdir. Bu durumu, en basitinden, yine Kant’tan hareketle kavrayabileceğimizi söyler. Ona göre; “Kant’ın epistemolojisi felsefe ile bilim(ve tabii doğa bilimi)arasında nasıl bağ kurulabileceğine bir örnektir ve Kant bu bağı salt akıl eleştirisinden hareketle kurabilmişti. Dilthey ise felsefe ile tin bilimleri arasındaki bağı, salt akıl eleştirisinin karşısına bir tarihsel akıl eleştirisi ortaya koyarak kurar. Ve böylece epistemolojinin alanı da genişletilmiş olur. Kant, Newton’un klasik mekaniğini gözeterek kendi epistemolojisini geliştirmişti. Bu, doğa bilimleri örnek alan bir epistemolojiydi. Dilthey bu “doğa bilimci epistemoloji “yanında, bir tin bilimleri epistemolojisine yönelecek ve tabii ki Newton mekaniğine değil, Alman Tarih Okulu’nun verimine dayanacaktır. Amaç, tarihsel-filolojik bilimleri kendi ayakları üstünde durur hale getirmek, onları “doğa bilimci bilim “in tahakkümünden kurtarmaktır. Bu bilimler veri tabanı olarak yazılı eserler(belles lettres) üzerinde yükseleceklerdir.1870’li yıllara bir bakalım: Klasik temsilcinin Helmholtz olduğu büyük doğa araştırmacıları ve doğa filozoflarının yanında, tin bilimlerinde de büyük adlar vardır: Dilthey’in yanı sıra Semper, Rudolf, Hayım, Alois Riegl vd.
Kanttan hareketle bakıldığında, Dilthey’in denemsinde Kant’ın denemesinden daha başka ve daha fazla bir şey de görülür: Dilthey için epistemoloji kendi basına bir değere sahip değildir. Ve epistemoloji geliştirmek de kendi başına bir amaç olamaz. Böylece insan ve insan aklı böyle bir felsefe içinde, kendini, yaşamayı şekillendiren güç olarak tanımlamaya başlar.
Misch’e göre; Dilthey’da insanın ontik doğasından söz edilemez, insan tarihsel bir doğada yaşar. Bu nedenle tin bilimlerine konu edilen doğa bilimlerinde olduğu gibi düşünülemez.
Dilthey’a göre, tinsel dünyayı anlamak için doğal/psikolojik bir temellendirmeye, herhangi bir felsefe ile başvurulamaz. Tin bilimlerinin temellendirme zemini Hermenuetik olmalıdır. Ve bunu da, hermenuetiğe özgü kavramlar olarak adlandırdığı tip kavramları ile gereçekleştirebiliriz.
Dilthey’a göre; tarihte eşbiçimlilikler ile tekillikler arasında canlı bir ilişki vardır. Tekil, kendi başına değildir; onda bir eşbiçimlilik –tekillik bağıntısı içerilmiştir ve tekilde yönlendirici olan bu ilişkidir… tin bilimlerin sistematik özgül doğası genelin tekille bağlantısında kendini gösterir.

Bu arada, Dilthey doğa bilimleri içinde geçerli olabilecek bir tip mantığıyla mantıksal bir zemin oluşturmuştur. Bu yüzden doğa bilimleri için de bir olguyu bir yasa altına koyarak genellikle açıklamak mümkündür. Doğa bilimleri de tekili ancak tekilide içerilmiş olan ve sürekli değişiklik gösteren tekil genel bağıntısı içinde temellendirebilirler.

Sonuç olarak; bugün Dilthey’ın tip mantığına bilim kuramında bir yer açmanın zamanıdır. Çünkü yaşama felsefesi, tin bilimlerine bir mantıksal/epistemolojik temel ararken, genellikle tüm bilimsel etkinliğin dayandığı mantıksal temellerin genişletilmesi gereğini de ortaya koymuştur. Ve günümüzde Dilthey’ın postulatlarını ilerletecek düşünsel araçlar fazlasıyla mevcuttur.

Kaynakça: Tin Bilimleri Kuramı İçinde Yaşama Felsefesi Düşüncesi, Georg Misch, Hermenuetik Üzerine Yazılar syf.35-55
Mehmet Şerif AKAYDIN
Felsefe Grubu Öğretim
Çukurova Üniversitesi