Wilhelm Dilthey ve 21. Yüzyılın Kültür Odaklı Çatışmalarının Önlenmesine Yönelik Bir Çözüm Olarak “Anlama” Kavramı


Özet
Bu çalışmada, Wilhelm Dilthey ve felsefesinin temel kavramları, tin bilimleri kavramsallaştırması, tarihsellik, sanatta tipleştirme-tekilleşme ve anlama yöntemi üzerinden, yüzyılımızın kültür odaklı çatışmalarının nasıl engellenebileceğine, toplumlar arasında bir empatinin kurulmasıyla, bunun bertaraf edileceği temennisi tartışılmıştır.

Anahtar Kelimeler
Wilhelm Dilthey, felsefe, anlama, tin bilimleri, hermenuetik, tarihselcilik, sanat


Giriş
Hermeneutiğin ve tin bilimleri epistemolojisinin büyük filozofu olarak bilinen Wilhelm Dilthey, “19.11.1833'de Bir Protestan rahip ailesinin çocuğu olarak Ren kıyısındaki Biebrich’de doğdu; teoloji ve felsefe öğrenimi gördü. 1864’te Berlin’de doktorasını tamamladı ve 1866’da Basel Üniversitesinde çalışmaya başladı. Bunu 1868’de Kiel, 1871’de de Breslau üniversitelerine atanması izledi. 1882’de Berlin Üniversitesinde R. H. Lotze’un yerini aldı ve yaşamının geri kalan bölümünü burada geçirdi.”1

Dilthey’ın etkilendiği başlıca kaynaklar, Vico, Herder, Goethe, Schleiermacher’in yenilediği şekliyle 19.yy’ın felsefi Hermenuetiği, Alman idealizmi(özellikle Hegel), Romantik Filoloji Okulu(özellikle Schlegel ve Böckh) ve Alman Tarih Okulu’nun tarihçilik anlayışıdır.

Wilhelm Dilthey, Schleiermacher’in bir genel hermenuetik yöntem çağrısını izler. Schleiermacher gibi Dilthey da Hermenuetiği, “yazılı ifadeleri anlatmanın metodolojisi” olarak görür. Ona göre;“Hermeneutiğin amacı, yorumun genel geçerliliğini romantik kaprisin ve kuşkucu sübjektivitenin(öznelliğin) saldırıları karşısında korumak ve tarihsel bilginin bütün bir kesinliğinin üzerinde temellendirdiği bu tür geçerliliğin bir teorik doğrulamasını vermektir. Bilgi teorisi, mantık teorisi ve insan incelemelerinin metodolojisi kontekstinden bakıldığında, yorum teorisi, felsefe ve tarihsel disiplinler arasında ki temel birleştirici halkaya, insan incelemelerinin bizzat kendilerinin temelindeki ana unsura dönüşür.”2 Bu görüşleriyle Dilthey, bilimsel yöntemin doğa bilimlerindeki merkeziliğini baz alarak, hermenuetik yöntemi, tinsel bilimlerin felsefi temeli olarak konumlandırmaya çalışmıştır.

Tin bilimleri Kavramsallaştırması

Dilthey, sosyal bilimleri yani kendi deyimiyle tin bilimlerinin, doğa bilimlerinin boyunduruğundan kurtarmak adına çalışmalar yürütmüştür. Tin bilimlerinden kastı, insanı ve toplumu araştıran, iktisat, felsefe, sosyoloji, psikoloji, tarih, antropoloji, siyaset gibi insan bilimleridir. Dilthey da, doğa bilimlerinin konusu ortaktır, -dünya-; oysa Tin bilimlerinin konusu insanı yapıp etmelerinin bütününü kapsar ve bu ikisi arasında temel bir farklılığa işaret eder.

Dilthey aynı zamanda, tin bilimlerin doğa bilimlerinden derece daha yüksek olduğuna inanıyordu. Çünkü “doğa bilimleri bilgi elde etmek için bir duyum-tasarım(duyumsallık-zihinsellik) ilişkisi kurmak yeterlidir. Oysa tin bilimsel bilgi, ancak, tin bilimcinin insani olan her şey ile ilgilenmesi sonucu elde edilebilir.”3 Bu da demek oluyor ki, duyum-tasarım yanında, tin bilimci, sezgi, empati, sempati, zihinde yeniden kurma gibi edimlere de başvurmak zorundadır.

Bu bağlamda Dilthey, tin bilimlerinin yöntemi olarak anlama veya açımlama dediğimiz, kavramını ortaya koyar. “Tin bilimlerinin yöntemi olarak anlama, kendi yaşantımızın öznel sınırları içinden dışarı taşmak, kendi hayat olanaklarımızı, kendi varlığımızı aşarak başkalarını içten yaşamak, insanlık dünyasının bilgisini içten yaşayarak kavramaktır” 4

Anlama ve açımlama kavramaları insani olanın anlaşılmasında bir yöntemden ziyade, zorunluluktur. Çünkü tin bilimleri, doğa bilimlerinden farklı bir ilişki yapısına sahiptir. Doğa bilimleri empirik bir gözlem olanaklarına sahipken, insana ait olan yaratımlarda(doğa bilim dışında) bu söz konusu değildir.

Tarihselcilik ve Tin Bilimleri

Tarihselcilik, Dilthey felsefesinde merkezi bir yere sahiptir. Tin bilimlerinin ortaya çıkışı, tarih bilincinin insanda ortaya çıkmasına dayanır. Dilthey’a göre; “insan, tinsel olan şeylerin kökenlerini araştırırken kendisi hakkındaki bu bilincin içerisinde, doğruca, bir irade özgürlüğü, bir eylem sorumluluğu yakalar. İnsanda her şeyi iradeye bağlamak ve dayandırmak gibi bir olanak vardır ki; o, sahip olduğu bu olanakla, kendisini doğadan tümden farklılaşmış ve başkalaşmış bir şey olarak tanır. Öyle ki, o, kendisini, doğanın ortasında, kendi eylemlerinin oluşturduğu çerçeve içerisinde, Spinoza’nın bir terimine başvurursak, imperium in imperio(hükmedilmişlik içinde hükmetme) halinde tanır. Ve işte burada, insan için, kendi bilincinin olgusu denen şey, tinsellik oluşur.”5 Bu tinsellik içersinde, tarihsellik önem arz eder. Tarihsellikten kasıt, her çağın kendine özgü koşulları olduğu ve bu koşullar altında değerlendirmesi gerektiği düşüncesine dayanır. O, bu düşüncenin oluşumunu tinsellikle birlikte görür.

Dilthey, tarihselcilikle birlikte insanı doğaüstü bir konuma oturur. Tarihselcilik doğrudan insan yaşamıyla birdir. İnsan bu şekilde doğanın zorunluluklarla dolu hükmedilmişliğinden ayrılıp, kendi sığınağı olacak olan kültür dünyasını yaratma yolculuğuna çıkar. “Dün” bilincin oluşması, yarın’ı beraberinde getirir. Doğadaki değişimler tekrardan çözülür ve anlam kazanmaya başlar. Bu anlam ve adlandırmalar, tarih bilinciyle birleşerek kültürü oluşturur. Kültürde tin bilimlerinin sahneye çıkışında, bir basamak olarak karşımıza çıkar.

Sanatta Tekilleşme veya Tipleştirme

Dilthey’da tekilleşme veya tipleştirme insanda, yaratıcılığı geliştirmiştir. Onun için her tipleştirme bir yaratımdır. Tipleştirme ve tekilleştireme yaşamı yeniden yaratmaya imkân sağlamıştır. Burada sanat kilit rol oynamıştır. O’na göre; “Sanat, yaşamı ifade etmeye çalışır. İnsani tarihsel dünyanın tüm tekilleşmesi, bilimin onu çok bilmeye çabalamasından çok önce, ilk kez sanatsal yaratmada anlamayla açılır. Sanat tipsel olanı anlatır. Bu yüzden sanat insani-tinsel olanı anlamanın organonu olurken; tümelci ve rasyonalist yönüyle bilim, bizzat bu tümelciliği ve rasyonalizmi yüzünden, bu insani-tinsel olanı elden kaçırır… Tip kavramları, tekilci zaman-içici bir kavram oluşturma yöntemiyle elde edilir. Bu yüzden insani-tarihsel dünyaya özgü bir şey olarak tekilleşme, ancak tip kavramları ile kavranabilir.”6 Fakat zaman dışı ve tümden gelimci olan bilimden böyle bir imkânı yoktur. Oysa sanat, tipsel olanın buna bağlı olarak tekil olanın peşindedir. Shakspeare’in Romeo ‘su ve Milan Kundera’nın Tomas’ı tipleştirme örnekleri arasındadır.

Anlama Yöntemi

Anlama kavramı Dilthey felsefesinin kilit kavramıdır. O’na göre anlama, “bir zihnin içinde ötekinin zihinsel nesnelleştirmelerinin farkına vardığı süreçtir. Anlama Ben’in Sen’de yeniden keşfidir: Zihnin Ben ve Sen’deki, bir cemaatin her öznesindeki, bir kültürün her sistemindeki ve nihayet, zihnin ve evrensel tarihin totalitesi içindeki bu özdeşleşmesi, insan incelemelerindeki farklı süreçler arasında başarılı işbirliğini mümkün kılar.”7
Aynı zamanda; "Her anlama bir yeniden üretimdir. Ve yeniden üretme ve anlama sürecini aydınlatmak için, iç deneyimden, kişiye özel durumların yaşantısından yola çıkmak zorundayız. Ve açıktır ki, şurada bura da, parça parça yaşadığımız hallerin içsel bağlamı, hatta iç deneylerin birbiri içine geçmişlikleri, yaşantıda ortaya çıkar."8 Anlama bu bağlamda, psişiktir. Ötekiyi doğrudan doğruya onun psişik haline bürünmekle kavrayacağımızı savunuyordu. Tarihsel figür yâda bir sanat esersiyle bu ilişki keza ancak bu şekilde kurulabilirdi.

Doğan Özlem anlama kavramının Türkçe karşılığının empati sözcüğü olduğunu belirtir. Özlem dipnotta şu şekilde anlatır; “Dilthey’ın anlamanın psişik kaynaklarına işaret etmek üzere sık sık başvurduğu üç terim vardır: Einfühlen. Nachfühlen, Missfühlen. İngilizcede ‘empath’ (empati) ile karşılanan Einfühlen (Einfühlung) için Türkçede önce ‘özdeşleyim’ sonra ‘duygudaşlık’ terimleri önerilmiştir. İngilizcede ‘sympathy’ (sempati) ile karşılanan Nachfühlen (Nachfühlung) için Türkçede de yaygın olarak ‘sempati’ terimi ve bazen de ‘duygudaşlık’ terimi kullanılmaktadır. Yani ‘duygudaşlık’ın hem empati hem sempati karşılığı kullanılabilmektedir. Aynı şekilde İngilizcede ‘antipathy’ (antipati) ile karşılanan Missfühlen (Missfühlung) için de Türkçede yine ‘antipati’ terimini kullanıyoruz. Bir terim karışıklığını önlemek için bu çeviride Almanca terimlerin Türkçede de yaygın olarak kullanılan ve üçü de Grekçe kaynaklı olan İngilizce karşılıklarına yer verilmiştir. Bununla birlikte, günlük kullanımlarında birbirine karıştırılabilen veya Grekçe kökenlerine uymayan anlamları ifade için de kendilerine başvurulabilen bu terimlerin özellikle Dilthey’daki anlamlarını belirtmek gerekir: Empati (Einfühlung): Kişinin, kendisini başkasının yerine koyarak (transpozisyon) onun düşünce ve duygularını anlama yeteneği. Sempati (Nachfühlung): Başkalarının duygu ve düşüncelerini olumlayıcı bir tavırla kendinde hissedip yaşama. Antipati (Missfühlung): Başkalarının duygu ve düşüncelerini olumsuzlayıcı bir tavırla kendinde hissedip yaşama. Dilthey bu üç psişik edimden tin bilimleri metodolojisi açısından empatiye büyük önem verir. Sempati ve antipati, yaşamımızın her anında, başkalarıyla birlikteliklerimizin her çeşidinde, ilişkilerimize eşlik ederler ve ilişkilerimizi etkilerler. Empati ise, olumlayıcı veya olumsuzlayıcı bir tavrın en az oranda müdahale ettiği daha yüksek, sempati ve antipatiye göre daha nötr, daha yoğun ve karmaşık bir edim olarak, anlama yönteminin psişik dayanağını oluşturur. Sempati ve antipatiden farklı olarak empati, kavrama, anlama, bilme amaçlı bir edimdir.”9

Sonuç olarak anlama bir trans pozisyondur. Nesne veyahut canlı ile doğrudan bir yer değiştirme söz konusudur. Bir eylem yâda ifadenin faili için taşıdığı anlamı içsel bir perspektiften hareketle açıklığa kavuşturmayı ve aydınlatmayı amaçlar. Bu bağlamda anlama, Dilthey felsefesinin nesnesi durumundadır.



Sonuç


Dilthey, kendisinden sonra gelen birçok filozofu etkilemiştir. Tin bilimlerine getirdiği açılım ve keza sanat eserlerinde gizlene felsefi zemin bugün hala geçerliliği sürdürmektedir. Anlama veya empati sözcüğü kitle psikolojisinde çok önemli bir yere sahiptir. Ve bu kavram günümüzde daha da değerli bir kavram olma durumundadır. Özellikle 3. Dünya savaşı, söylemlerinin tartışıldığı dünyamızda bu savaşa etken olarak gösterilen farklı kültürel yapılar için.

Yaşadığımız çağ iletişimin en üst seviyede kolaylaştığı bir çağdır. Oysa öte yandan 21. Yüzyıl, kültürel çatışmaların, iletişimsizliklerin çağı olmaya aday bir çağdır. İletişim olanaklarının hiçbir çağda bu kadar güçlü olmadığı gerçeği düşünüldüğünde bu daha da vahim bir durumu göstermektedir. Yüzyılın başında olagelen 11 Eylül saldırıları-ki Amerikan yönetiminin bu işte parmağı olduğu realitesiyle- gerek batı için gerekse batı dışı kültürler için karşıt kültürler oluşturulmuştur. Bu mizansene birde geçtiğimiz günlerde ölen Huntington’un ‘Medeniyetler Çatışması’ adlı tezide, ateşe benzin dökme görevinin hiçbir şeye bırakmamıştır. Bunu seyreden yıllarda önce ABD’nin Afganistan ve Irak işgalleri, daha sonra Afrika’da Çin ve ABD çatışmasından doğan savaşlar ve en son İsrail’in Gazze işgali meydana geldi. Bu olayların arkasında elbette ki büyük tekellerin iktisadi savaşları rol oynamaktadır. Fakat burada düşünülmesi gereken çok önemli bir ayrıntı var. O’da bu savaşlara yol açan yönetimlerin, kendi kamuoylarında ki taraftarlarının azımsanmayacak ile anlatılmayacak biçimde fazla olmalarıdır. Bunların nedeni nedir? İki milyondan fazla insanın ölümünden sorumlu bir devlet başkanının, %50’lerle ifade edilen (ABD’nin son nüfus sayımına göre; ABD’de 350 milyon insan yaşamaktadır.)bir desteğe sahip olması, Amerikan toplumunun yarısının bir Iraklı veyahut Afganistan vatandaşıyla hiçbir iletişim olanağının olmamasını gerektirir. Oysa gelişen iletişim teknolojisiyle bu neredeyse imkânsız.

Peki, bunun nedenini nasıl açıklayabiliriz? İşte tam burada Dilthey’ın Anlama-transpozisyon-empati kavramı açıklayıcı bir işleve sahiptir. Dilthey, tarihi ve insani olanı anlamak için kullandığı bu yöntem halklar arasında kurulacak bir iletişimin, halkları savaşlara süren bu yoldan kurtuluşumuza neden olacaktır.

Bu bağlamda, yüzyılımızın çatışmalarını önlemek için halklar arasında geçişler ve köprüler oluşturmak zorundayız. Geçmiş olan bağlarımızı koparmadan, geçmişte yaşanmış kötü olayları, geçmişin nesnel şartları ile düşünüp halklar veya toplumlar arasında ki kan davası biçimindeki bu iletişimsizliği bitirmeliyiz. Ve bunu da ancak tıpkı geçmişteki bir kültür nesnesiyle kurulan empati gibi, karşı kültürdeki bir bireyle yapabilmeliyiz.



Dipnotlar

1. Hermenuetik ve Tin Bilimleri Wilhelm Dilthey Türkçesi: Doğan Özlem
2. Hermenuetik ve Hümaniter Disiplinler Hüsamettin Arslan s.20
3. Hermenuetik ve Tin Bilimleri Wilhelm Dilthey Türkçesi: Doğan Özlem s.85
4. Dilthey ve Ricket'te Manevi İlimlerin Temellendirilmesi Kamıran Birand
5. Hermenuetik ve Tin Bilimleri Wilhelm Dilthey Türkçesi: Doğan Özlem s.29
6. Hermenuetik ve Tin Bilimleri Wilhelm Dilthey Türkçesi: Doğan Özlem s42-43
7. Hermenuetik ve Hümaniter Disiplinler Hüsamettin Arslan s.21
8. Hermenuetik ve Tin Bilimleri Wilhelm Dilthey Türkçesi: Doğan Özlem s.35
9. Hermenuetik ve Tin Bilimleri Wilhelm Dilthey Türkçesi: Doğan Özlem s,83


Kaynaklar
1. Hermenuetik ve Tin Bilimleri Wilhelm Dilthey Türkçesi: Doğan Özlem paradigma yay.
2. Hermenuetik ve Hümaniter Disiplinler Hüsamettin Arslan, paradigma yay.
3. Dilthey ve Ricket'te Manevi İlimlerin Temellendirilmesi Kamıran Birand



M.Şerif AKAYDIN Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Grubu Eğitimi
Categories: