Tarihsel Bir Sistem Olarak “Kapitalizm” ve Sosyal Değişme



Abstract
This text about “Historical Capitalism”, As an historical system, the word “capitalism” determine an ideologie atide. Capitalism comes from the world “capital”(main Money) and it is used as collected richesse. Wallerstein gives different implict in the historical capitalism. This implict has a chain of goods and The idea of the historical capitalism is in the dependicia theries in the social change.
Key Terms
Historical capitalism, chain of goods and dependicia theries, Wallerstein

Özet
Bu çalşıma da , tarihsel bir sistem olarak kapitalizm ideolojisinin bir kritiği yapılmıştır. Kapitalizm, sözcüğü ana para veya kapital sözcüğünden türetilmiştir. Wallerstein, tarihsel kapitalizm adlı eserinde, kapitalizm kavramını meta zinciriyle beraber düşünür. Meta zincirileriyle beraber bu metin, sosyal gelişme açısından, bağımlılık teorileri kategorisine girer.

Anahtar Terimler
Tarihsel Kapitalizm, meta zincirleri, bağımlılık teorisi, Wallerstein

Giriş

Tarihselcilik, tarihin önemini vurgulayan, şeylerin her zaman tarihsel gelişmenin seyri içinde görülmesi, düşünülmesi ve tartışılması gerektiğini savunan bir deyimdir. Bu deyimden hareketle düşündüğümüzde, her türlü olgunun kendisinden önceki olgularla, özsel ortaklıklara sahip olduğunu vurgulamış oluruz. Bu bağlamda, tarihsel olana yönelik, bir başlangıç verme keyfidir ve kendi “tarihsel ufkuyla”-Dilthey- sınırlıdır. Tarihsel bir sistem olarak kapitalizm kavramsallaştırması her şeyden önce ideolojik bir duruşu ve yanlılığı ifade eder. Kapitalizm sözcüğü, herkesin üzerinde anlaşacağı üzere, kapitalden(anapara) türetilmiştir ve kullanım itibariyle birikmiş zenginlik anlamına gelir. Kapitalizmin temel özellikleri aralarında kaynaşarak bir sistem oluşturmaktadırlar. Bu özellikler şunlardır:
“1,Temel üretim araçlarının mülkiyeti ve değişimi özeldir. Böylece sistem, kapitaliste iktisadi yapılar üzerinde hareket ve karar yetkisi vermektedir.
2,Kapitalizmde iktisadi faaliyete yol, hedef gösteren ve ekonominin başlıca doğrultularını belirleyen bir güdü tipi vardır. Bu temel güdü kârdır.
3,Üretilen nesnelerin çoğu maldır. Üretimin hedefi, dolaysız bir tüketim değil, değişimdir. Mal, pazarda satılmak için üretilir.
4,Kapitalizm üretim araçlarına sahip girişimcilerin rolü üzerine kurulan bir ekonomik sistemdir. Kapitalizmde piyasa mekanizması ve bu mekanizmaya dayalı bir fiyat oluşum sistemi mevcuttur. Sistemde bireyler satmak, almak ve kendi çıkarlarına en uygun anlaşmalar yapmakta serbesttir.
5,Kapitalizmde sermayenin rolü önemlidir. Sadece sermaye olarak değil aynı zamanda bu sermayenin yarattığı etkinin varlığı ve ekonomiye yön vermesi gerekir. Ayrıca kapitalizmde sermaye bir gelir kaynağı durumundadır (kâr, rant, faiz).
6,Kapitalist sistemde nüfusun önemli bir kısmı emeğini bir ücret karşılığında satar. Kapitalizmde, bizzat kendi mantığı içinde işlemesine elverişli koşulları yaratacak hukuki-iktisadi bir örgütlenme mevcuttur (liberalizm, bireycilik, özel mülkiyet, miras, sözleşme özgürlüğü, vb...).”1

Kapitalizm öncesi insan, ekonomik faaliyeti sadece doğal ihtiyaçlarının karşılanması olarak algılayan doğal insandır ve bu doğal insan kapitalizm öncesi dönemlerde her şeyin ölçüsüdür. Kapitalist sistemle birlikte ilkel ve özgün anlayışı olan doğal insan yok olur ve sermaye birikimi ekonomik faaliyetin hâkim güdüsü haline gelir. Kapitalizm gerçekçi akılcı bir tutumla ve nicel hesaplama yöntemleriyle yaşamdaki her şeyi bu amaca bağlar.2 Bu çerçevede sermaye birikimi kapitalist sistemin gelişebilmesi için gereken önemli etkenlerden biri haline gelir. Nitekim maddi ve simgesel olarak iktisadın topluma egemen olduğu bir düzen olan kapitalizmin değişmeyen omurgasını, sermaye birikimi sürecinin özerk ve başat bir amaç konumuna gelmesi oluşturur.3

Kapitalizm tarihsel bir sistemdir. Bu tarihsel sistemin doğuşunun 15. yüzyıl sonrası Avrupa da gerçekleştiği; sistemin zaman içinde, 19. yüzyıl sonlarına gelindiğinde tüm yerküreyi kaplayacak biçimde mekân içinde de genişlediğini; bugün hala tüm yerküreyi kaplamakta olduğu düşüncesinden hareketle kapitalizm şu şekilde de tanımlanabilir. “Tarihsel kapitalizm, temel iktisadi etkinlik içinde geçerli olan ya da ağır basan iktisadi amacın ya da yasanın sınırsız sermaye birikimi olduğu o somut, zamanla sınırlı, mekânla sınırlı, tümleşik üretim etkinlikleri yeridir. Bu toplumsal sistem, içinde böylesi kurallara göre iş görenlerin, bunun üzerinde, başkalarının da aynı kalıplara uymak yada uymamanın sonuçlarına katlanmak zorunda bırakılmasının koşullarını yaratacak ölçüde etkide bulunabildikleri sistemdir.”4

Wallerstein, tarihsel kapitalizm kavramlaştırmasında, bu kavrama daha özgül bir içerik kazandırmıştır. Çünkü söz konusu kavramsallaştırmadan önceki-ki Neanderthal insan değin bir kapitalizmden söz edileceğini vurgular-kapitalizmin bugünkü anlamda “meta zincirlerine” sahip olmadığını vurgular. Meta zincirleri; ev mobilyaları örneğiyle açıklamak gerekirse, bir mobilya eşyası için asgari ölçüde, tahta, bunu kesecek gereçler ve işgücü gereklidir. Aynı şekilde bütün bu gereçlerin üretilmesi için de, bir üretim sürecine ihtiyaç vardır, bu anlamda örneğin bir sandalyenin, üretimi için karışık bir üretim süreci işlemektedir. Wallerstein; bu olgunun, “tarihsel kapitalizm” dışında, hiçbir tarihsel-toplumsal sistemin, bu meta zincirlerine tam anlamıyla sahip olmadığını vurgular.
“Tarihsel Kapitalizm” bağlamında, kapitalizm; sadece “para biçiminde tüketim malları stoku, makineler yada maddi şeyler üzerine izin verilen hak talepleri değil”5 aynı zamanda, tarihsel toplumsal sistemin ayırt edici özelliği olarak; bu tarihsel sistemde sermayenin çok özel bir yolla kullanıma girmesidir. Bu kullanımda da başlıca amaç yada niyet sermayenin kendini büyütmesidir.
Bu çalışma da, Tarihsel Kapitalizm kitabında, kapitalizme yapılan göndermeler; her şeyin metalaştırılması, tarihsel kapitalizm bağlamında devletler kapitalizm de işçilerin sınıflandırması, tarihsel kapitalizm ve ırkçılık tartışmaları, başlıkları etrafında toparlanmış ve Wallerstein çözümlemeleri çerçevesinde sosyal değişme olguları tartışılmıştır. Aynı bağlamda; bu tartışmalar etrafında, ilerleme fikrinin bir kritiği yapılmıştır.
1.Her Şeyin Metalaştırılması
Metalaştırma düşüncesi, kapitalizmin tarihsel olarak edindiği en büyük birikimdir. İş bölümünün, üretim sürecinde dağılımını rasyonel olarak düzenlenmesi olarak tanımlayabileceğimiz, bu durum üretilecek yeni sanayi alanları da oluşturtmuştur. Dolayısıyla, tarihsel kapitalizm bütün birikimleriyle her şeyi metalaştırmıştır. Wallerstein; Tarihsel kapitalizmin başlangıcı olan 15,yüzyılın sonlarından bugüne değin, bu metalaştırma tüm şiddetiyle sürdüğünü ve bugün de bütün dünyayı sardığını vurgular.
Tarihsel kapitalizm tüm bu metalaştırma sürecine rağmen, iş gücünü metalaştırma da isteksiz olmuştur. Wallerstein; proterleşme olgusunun, üreticilere bol bol kazançlar sağlamasına rağmen, tarihsel kapitalizmin 400 yıllık varlığı sonundan tam olarak proterleşmiş işçi miktarının, yüzde elli olduğunu bile söyleyemeyeceğimizi6 vurgular.
Proterleşme olgusunda ki bu sonucu açıklarken Wallerstein; “Peki bunu nasıl açıklayabiliriz?” sorusunu sorarak bizi şu sonuca ulaştırır. “Ücretli emek kullanan üreticinin her zaman ve her yerde daha yüksek değil daha düşük ücret ödemeyi yeğleyeceği varsayımıyla, ücretli işçilerin işi kabul etmede katlanabilecekleri düzeyin düşüklüğü, ömürleri boyunca içinde bulundukları hanenin türüne bağlı olmuştur. Çok basit bir anlatımla, aynı işi aynı etkililik düzeyiyle yapan ücretli işçilerden, ücret gelir yüzdesi yüksek bir hane halkına(buna proleter hane halkı diyelim) mensup olanın ücretli işi daha azına yapmayı açık bir biçimde akla aykırı bulacağı parasal eşik, ücret geliri yüzdesi düşük olan bir hane halkına(buna da yarı-proleter hane halkı diyelim) mensup olanınkinden yüksektir.”7
Gerçekten de küreselleşme tartışmalarının odağında ki dünyaya baktığımızda Wallerstein hiçte haksız olmadığını görürüz. Bu da yine kapitalizmin tarihsel seyrinde kazandığı bir deneyimdir. Sürekli olarak aynı işte çalışan kişilerin, belli bir süreden sonra verimlerinin düşmesi pek çok üretim sektöründe gözle görülebilir bir olgudur. Aynı zamanda ileride kişinin veya ailesinin bir üyesinin bu işi yaparken daha fazlasını istemesi, kapitalistin kar marjına yönelik bir tehdittir. Kapitalizmin daima en düşük ücret eşiğini isteme arzusu ve karı maxisimize etme çabası aynı bağlamda proterleştirme sonucunda ortaya çıkacak politik-siyasal olaylar işveren için olumsuzdurumların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu yüzden de işverenler proterleştirmeden ziyade çalıştırdığı kişilerin cinse, yaşa veya etnik sınıflamaya göre ayrı ayrı ücretlendirerek yarı proleter bir iş gücü oluşturma eğiliminde olmuştur.
Sermayenin metalaşması serüvenindeki bir diğer olgu olan, sermayenin merkez bölgelerde yoğunlaşması, söz konusu merkez bölgelerde yoğunlaşması, söz konusu merkez devletlerin(gelişmiş), çevre devletlerle(gelişmekte olan ve gelişmemiş) meta zincirinde alt düzeylerindeki işlerde uzmanlaştırmaya yönlendirmekte ve böylece düşük ücretle çalıştırabilecek, kişiler yaratma yoluna girmiştir. Çin bunun en güzel örneklerinden biridir. Çin de aylık otuz dolara çalışan bir işçi, aynı işi daha az çalışarak ve daha iyi koşullarda gelişmiş bir ülkede Avrupa da yapıyor olsaydı, alacağı rakam üç bin doların üstünde bir rakam olurdu. Diğer yandan, Hindistan, batının yedek sanayisinin bir merkezi olma durumu da buna örnek verilebilir
2. Tarihsel Kapitalizm Bağlamında Devletler
Kapitalizm için devlet olmasa olmaz denilecek, alternatifi olmayan araçların en başında gelir. Dolayısıyla “kapitalizm, tarihi boyunca siyasal alanda ki başlıca aktörlerin ona stratejik hedefinin, devlet iktidarını denetim altında tutmak, gerekiyorsa ele geçirmek olması rastlantı değildir.”8
Devlet iktidarının Tarihsel kapitalizm açısından 4 temel işlevinden söz edilebilir:
1. Mal, para sermaye ve işgücü hareketleriyle ilgili politikaları düzenler.
2. Kendi yargı alanlarında ki toplumsal üretim ilişkilerinin tabi olacağı kuralları belirler.
3. Vergilendirme; bu şekilde sermaye gruplarının sigortacılığı vazifesini görür.
4. Silah gücünü tekelleştirmek; devletler bu sayede iç düzeni ayakta tutarlar. Polis güçleri içte olabilecek her türlü ayaklamayı bastırır.9
Bu bağlam da, tarihsel kapitalizm, devlet organlarını kendi çıkarına uygun şekilde şekillendirir ve yönlendirir. Devlet organı kendi iç işleyişinde sınırlarını yargı gücüyle kontrol eder ve gerek bağımsızlık ilanıyla gerekse de diğer ülkelerin bu sınırları tanıması yolu ile meşruriyet kazanır. Sınırların çiziminde ki sorunlar, güçlü olan devletlerin hakemliliğini gerektirir ve sonuçta onların ve onların denetimindeki kapitalizmin sözü geçer. Devletler meta zincirinin oluşumunda önemli işlev ve sorumluluklar vardır. Meta zincirinin bir kademesinde işçilerin uzmanlaşmasının ortamını ve bu iş kademesinin işgücü ihtiyacını eğitmekle yükümlüdür.
Diğer yandan; Tarihsel kapitalizm de sınıflar arasında ki ayrım devletlerarasında da kendini belirtir. Şekil 1 deki sınıflar arasındaki tabakalaşma, olgusu şekil 2 de olduğu gibi devletlerarasında da bir tabakalaşma olgusu doğurur.







Şekil1 En üstten aşağı doğru, 1. Bölüm, gelişmiş devletler, 2. Bölüm, gelişmekte olan devletler, 3. Bölüm, az gelişmiş devletler








Şekil 2 En üstten aşağı doğru, 1. Bölüm, üst sınıf, 2. Bölüm, orta sınıf, 3. Bölüm, alt sınıf

Piramidin en üst halkasında gelişmiş devletler, orta ve alt grupta ise gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler bulunmaktadır. Devletlerarasındaki bu tabakalaşma, devletlerarasında, bir hiyerarşi ve kontrol mekanizmalarının kurulmasına neden olmaktadır. Bu mekanizmalar, NATO, BM, Lahey v.b gibi uluslarüstü örgütlenmelerdir. Bu örgütlerin aldığı kararlar bağlayıcıdır. Ve gelişmekteki ülkelerin, gelişme olanak ve boyutlarını sınırlama ve hatta ket vurma görevi sürdürürler. Örneğin, Çin devletinin muazzam ekonomik yükselişinin, günümüzde küresel ısınma tartışmalarıyla paralellik sürmesi, hiçte anlatıldığı gibi masumane değildir. Yıllarca dünyaya karbon gazı salınımı yapan batı kapitalizmi, bugün aynı süreçlerden geçerek gelişmeye çalışan gelişmekte olan ülkeler sınıfındaki devletlerin gelişimin bu şekilde baltalamaya çalışmaktadırlar. Bu da yetmeyince Irak örneğinde yaşadığımız gibi direk işgalle sonuçlanacak durumlar ortaya çıkmaktadır.
Öte yandan, gelişmiş ülkelerdeki orta sınıfın sahip olduğu refah düzeyi, bu ülkeler için potansiyel bir askeri güç oluşturma ve her türlü insani değerden yoksun silah gücünü beslemektedir. Amerikan’ın savaşlarında, halkından aldığı bu büyük güç bunun en büyük göstergelerinden biridir. Oysa orta sınıf tahlili gelişmekte olan ülkelerin aydınları tarafında, komediye varan bir düşünmeyle, insancıl bir kapitalizm mümkün mü tartışmaları yapılmaktadır. Dolayısıyla, insanlar arasındaki eşitsizlikler, devletler arasında da bir eğitsizliği de sabitleştirmiştir.
3.Tarihsel Kapitalizm de İşçilerin Sınıflandırması
Modernlik, zamansal olarak yeni sayılırken, gelenek zamansal olarak eski ve modernlikten önceyi anlatır; hatta bu imgelerin bazı güçlü çeşitlemelerinde, gelenek tarih dışı ve dolayısıyla ölümsüzdür. Tarihsel kapitalizm zaman mekân sınırları içinde serpilip gelişen çeşitli kültürler ve çeşitli gelenekler kuramsal çerçevelerden daha yaşamsal olmamış, büyük ölçüde modern dünyanın yaratması, ideolojik çatısının birer parçası olmuştur.10
Karı maxisimize etme çabası için her türlü yolu mubah gören bu ideoloji, ihtiyaç yer ve alanlarda en düşük ücretiyle işçi üretimi için çevre ülkelerde bulduğu temel yöntemlerden biri, topluluk yaşamını etnikleştirmesi olgusu olmuştur. Bu bağlamda, insanları, dil, kültür, değer ve cinsiyet bakımından toplumları küçük gruplar haline getirmiştir. Bu grupların, birbirileriyle iletişim olanakları kısıtlanmış ve farklılıklar ön plana çıkartılmıştır.11
Bu tarz bir sınıflandırmanın, elbette ki temel nedeni, bu grupların, proleter bankası olmaları bakımından önemlidir. Proleterlerin etnikleştirilmesi tarihsel kapitalizm açısından üç temel işleve sahip olmuştur.
1. İşçilerin yaşadığı bölge ve kültürel değerler ölçeğinde bir gelir beklentisi içersinde olması
2. İşçilerin aile içinde eğitim mekanizmasıyla yetişmesi ve devlet giderlerinin azalması(eğitim faaliyetleri)
3. Tarihsel kapitalizm gelenekler ile meşrulaştırılması olgusudur ki bu da kapitalizmin dayandığı temel noktalardan kuramsal ırkçılığı doğurmuştur. Irkçılıktan kast edilen “iktisadi ve siyasal olarak ezilenlerin kültürel bakımdan aşağı olduğu fikrini benimsemektir.12

4.Tarihsel Kapitalizm ve Irkçılık
Irkçılılık fizyolojik bir durum olduğundan gizlenmesi mümkün değildir. Ve kullanılması da kolaydır. İşçilerin birbirilerini, Güney Asyalı, zenci, beyaz, Ortadoğulu, Kürt, Türk; Çerkez, kadın, erkek, Müslüman, hristiyan veyahut Budist diye adlandırması onlar arasında kurulacak birliktelikleri zorlaştırır. Birlikte örgütlenmelerine set çeker. Ülkemizdeki sendikaların oluşturduğu birlikteliklerdeki çatışmalar buna örnek gösterilebilir. Bu bağlamda ırkçılık, tarihsel kapitalizmin bir kültürel dayanağı olarak karşımıza çıkmaktadır veyahut kültürünün kendisi.13
Öte yandan, tarihsel kapitalizm devamın sağlayacak kadroları yetiştirirken de ırkçılık ideolojisini kullanır. Bu kadroların, ideolojisi de evrenselciliktir. Evrenselcilik;” neyin bilinebilir ve nasıl bilinebilir olduğuna ilişkin inançlar dizisidir. Bu görüşün özü, dünyaya-fiziksel dünyayı, toplumsal-dünyaya ilişkin, evrensel ve kalıcı biçimde doğru ve anlamlı genel önermeler bulunduğu ve bilimin amacının öznel denen, yani tarihsel bakımdan kısıtlanmış olan tüm öğeleri formülasyonundan ayıklayacak biçim içersinde bu genel önermeleri aramak olduğudur.” Üniversiteler bunların mabedi durumundadır. İşçiler bu kadrolar sayesinde verimlerini artırmakta ve kapitalizmin tarihsel açlığını doyurma görevini en iyi şekilde yapmasını sağlamaktadır.
5.İlerleme Fikri
Modern dünyayla ilişkili, gerçektende bu dünyanın en önemli parçasını oluşturan bir fikir varsa o da ilerleme fikridir. İlerleme fikri, Tarihsel kapitalizmin damarlarındaki kandır. Bu kan öylesine akışkandır ki, hiçbir ideolojik ayrım gözetmez. İster liberal olsun, ister sosyalist, ister muhafazakâr bir birey olsun, hepsinde ortak sanı; kapitalizmin bir ilerleme ve geçmiş toplumsal sistemlerin ondan geri olduğu fikridir. 14
Bunun en büyük göstergeleri olarak görülen teknolojik ilerlemeler-özellikle silah sanayisi- bu fikrin çıkış yeri olma durumundadır.



Sonuç

İnsanın topluluk oluşturduğu andan, bugüne topluluklar arasında olsun, bireyler arasında olsun bir hiyerarşi var ola gelmiştir. Ama hiçbir tarihsel toplumsal sistemde bu hiyerarşi bu kadar sistematik ve yayılmacılık göstermemiştir. Bugün için kapitalizmin, zafer bayrağı sallamayan bir bölgeden söz etmek mümkün değildir. Çin, Küba örneklerin devlet kapitalizmi sosyalizm veya daha rahat hazmedilecek kapitalizm olarak sunulsa da, bu onun sonsuz zaferini göz ardı edemez.
Kapitalist dünyanın, dünyanın sonu olup olmadığı tartışmalarının sürdüğü günümüzde buna alternatif sistem düşünceleri az değildir. Tarihsel kapitalizm, kavramsallaştırması bu çabalardan biridir. Bu kavramsallaştırma kapitalizmin dil iktidarına yönelik bir savaşımının eseridir.
Sonuç olarak; sosyal değişme açısından tarihsel kapitalizm metnini ele aldığımızda, bağımlılık teorileri bağlamından hareket eden bir metin karşımıza çıkmaktadır. Gelişmişliğin bittiğini ve gelişmiş ülkeler karşısında bir gelişme çabasının, her zaman bir hayal kırıklığıyla sonuçlanacağını savunan metin, gelişen batı kapitalizmi karşısında, gelişmekte olan doğunun hiçbir an gelişemeyeceğini vurgular. Ve son olarak; Wallerstein’ın sözüyle bitirmek gerekirse:

“Tarihsel bir sistem olarak kapitalizmin, kendinden önceki tarihsel sistemleri yıkarak ve değiştirerek onların üstünde bir ilerlemeyi temsil ettiği düşüncesi açıkçası doğru değildir. Bunu yazdığım için dahi, tanrılara hakaret gibi bir duyguya eşlik eden bir rahatsızlık hissediyorum. Akranlarım gibi aynı ideolojik atölyede biçimlendirilmiş ve aynı tapınakta ibaded etmiş olmaktan dolayı tanrıların gazabından korkuyorum.”15


Dipnotlar
1,Janine Bremond, Alain Geledan, İktisadi ve Toplumsal Kavramlar Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1984
2,Maurice Dobb, Kapitalizmin Gelişimi Üzerine İncelemeler, İstanbul: Bilim Dizisi, ss.6-7.
3,Ahmet İnsel, Neo-Liberalizm Hegomanyanın Yeni Dili, İstanbul: Birikim Yayınları, 2004, s.61
4, Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, 3.b., İstanbul: Metis Yayınları, 2002, s.16.
5.Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, 3.b., İstanbul: Metis Yayınları, 2002, s.11, (syf23)
6. Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, 3.b., İstanbul: Metis Yayınları, 2002, s.23
7. Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, 3.b., İstanbul: Metis Yayınları, 2002, s.23
8. Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, 3.b., İstanbul: Metis Yayınları, 2002, s.40
9. Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, 3.b., İstanbul: Metis Yayınları, 2002, s.44,46,47
10. Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, 3.b., İstanbul: Metis Yayınları, 2002, s.63
11. Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, 3.b., İstanbul: Metis Yayınları, 2002, s.28
12, Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, 3.b., İstanbul: Metis Yayınları, 2002, s.29
13. Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, 3.b., İstanbul: Metis Yayınları, 2002, s.63, 64,67
14. Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, 3.b., İstanbul: Metis Yayınları, 2002, s.68
15. Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, 3.b., İstanbul: Metis Yayınları, 2002, s.75


Kaynaklar

1,Janine Bremond, Alain Geledan, İktisadi ve Toplumsal Kavramlar Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1984
2, Maurice Dobb, Kapitalizmin Gelişimi Üzerine İncelemeler, İstanbul: Bilim Dizisi
3,Ahmet İnsel, Neo-Liberalizm Hegomanyanın Yeni Dili, İstanbul: Birikim Yayınları, 2004
4, Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm, 3.b., İstanbul: Metis Yayınları, 2002


Mehmet Şerif AKAYDIN Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Grubu Eğitimi