Black Mirror-Dijital Distopya-Be Right Back

Devamı düşünülmediği halde, ilki başarılı olduktan sonra serinin devamını getirmeye karar veren her yapımda bir hayal kırıklığı şüphesi olmaya başladı bende. Ancak iyi ki Black Mirror sahalara böyle dönmedi, hayal kırıklığı şöyle dursun beklentilerimin çok üzerinde olan bir bölümle geri döndü. Her ne kadar bir dizi bölümü demek istemesem de. Önceden de değindiğimiz gibi her bölümün yönetmen ve yazarı farklı; ancak kendi içinde gittikçe gelişen teknolojiye ve sosyal ağlara bir eleştiri, aynı zamanda distopya olmaları bakımından ortak noktalarda buluşuyorlar. Bu anlamda sinemayı aratmayan kalitede bir yapım izleme imkânımız oluyor. Sevdiği adamı(Ash) trafik kazasında kaybeden Martha’ya arkadaşı Sarah bir servisten bahsediyor. Bu sistem aracılığıyla ölen kişinin facebook, twitter gibi online profillerindeki bilgiler, maillerindeki özel yazışmalar, ses kayıtları kullanılarak yakınına onunla yazışma ve konuşma imkanı sunuluyor. Bu açılardan tüm sosyal platformlara, teknolojiye eleştirisini yeniden yapıyor dizi. Aynı zamanda devlet veya şirketler bizim kayıtlarımızı, online bilgilerimizi ne yapacak sorusuna farklı bir komplo teorisiyle cevap veriyor. Tabi Person of Interest dizisinde yer aldığı gibi herkesin kaydını tutan bir sistemin var olabilmesi kadar teknolojinin gelişmiş olması lazım bunun için. Dizide verilen küçük ayrıntılardaki aletlerden anladığım kadarıyla bölümde teknoloji o noktayı da aşmış. Aslında onun sevdiği adam olmadığının, bunun ahlaki açılardan da yanlış olduğunun farkında olan Martha, hamileliğinin ve kendisini kırsal yaşamda izole etmesinin etkisiyle kendini Ash’le yazışırken, sonrasında telefonda konuşurken buluyor. Klon robotunu isteyecek kadar da ileri gidiyor. İlginç bir ayrıntı olarak, bir Türk filmi olan Kemal Sunal ve Fatma Girik’in oynadığı Japon İşi böyle bir konuyu yıllar öncesinden işlemişti. Tabi robotun Ash’in tepkilerini çok gerçekçi vermesi ve insana daha çok benzemesi bakımından bir ileriye taşımış yapım bunu. Her ne kadar benzese de o kişi değil ve bir robot elbette. Bunun bilincinde olan Martha, Robot Ash’in kayıt altında olmayan olaylarla karşılaştığı vakit falso vermesiyle de bunun sonlanması gerektiğini anlıyor. Sonuçta sevdiği adamdan bir parça olduğundan bunu da yapamayıp yıllar sonra tavan arasına hapsettiğini görüyoruz. Tüm bunlar ne kadar doğru, ne kadar yanlış sorularının kesin bir cevabı yok bence. Bu noktada ben olsaydım ne yapardım sorusunu kendimize sorarsak vereceğimiz cevap da ne kadar dürüst olurdu bilemiyorum. Son olarak yine de ben Robot Ash’i daha çok sevdim, en azından iki muhabbet ediyor. Merhum olansa kafasını telefonundan kaldırmıyordu. Ki bu klonunun ona bu kadar çok benzemesinin baş nedenidir herhalde.